DOLAR

28,9208$% 0.08

EURO

31,4850% -0.1

STERLİN

36,7790£% 0.63

GRAM ALTIN

1.924,02%1,84

ÇEYREK ALTIN

3.181,00%2,15

İmsak Vakti a 02:00
Karabük PARÇALI BULUTLU 17°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Kadriye Kılıç

Kadriye Kılıç

01 Ocak 2021 Cuma

    Kadriye Kılıç…BİR DAHA GELİRSEM EĞER

    Kadriye Kılıç…BİR DAHA GELİRSEM EĞER
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Her yeni yılın bizlere yeni başlangıçlar getireceğini düşünürdüm ta ki 2020 yılı gelinceye kadar. Neler gördük neler yaşadık… Belki de bu kadar olumsuz durumun böylesine yakın zamanlarda yaşandığını görmediğimiz için, birçoğumuz 2020 yılına LANETLİ YIL dahi demiştir. Ancak hiç mi bir şey öğrenmedik sizce!

    Ezanla geldiğimiz bu dünyadan sela’yla gideceğimizi bildiğimiz halde sanki hiç ölmeyecek gibi yaşadık bu güne kadar. Öleceğimizi bilirdik de hiç yakıştırmazdık kendimize. Gencim, sağlıklıyım… diyerek kendimizi rahatlatan cümleler kurup kandırdık hep. Belki de 2020’nin bizlere verdiği en büyük ders; Ölümün bizlere o kadar da uzak olmadığıdır.

    Ölmeyecek gibi yaşadık. Peki, ne kadarını kendimiz için yaşadık? Gönlümüzce doya doya kaç defa güldük? En çok yaptıklarımıza mı yoksa yapmadıklarımıza mı pişmanlık duyduk? Ya da keşkelerimiz neler? İncir çekirdeğini dahi doldurmayacak sebeplerden dolayı kaç defa kalp kırdık ya da kaç kişiye kırıldık? Yerimizin doldurulmayacağını sandığımız o muhterem işyerinde mükemmeliyetçiliğimiz yüzünden kaç mesai arkadaşımızla tartıştık? Küslüklerimizin üzerine kaç defa güneş doğdu?

    Ölmeyecek gibi yaşadık. Peki, ne kadarını kendimiz için yaşadık? Çalıştığımız mesai saatlerini uzatarak ailemizle yaşayacağımız anları kısalttık. Yarı zamanlı çalışıp çocuğumuza annelik yapmak yerine tüm gün çalışıp annelik yapacak bakıcılar tuttuk.  Öylesine basit konulara üzülüp kendimizi ya da karşımızdaki kişiyi yıprattık ki sonradan aklımıza geldiğinde ne kadar da abarttığımızı anladık. Hep yarını düşündük de bugünün dünün yarını olduğunu unuttuk.

    Ölmeyecek gibi yaşadık. Peki, ne kadarını kendimiz için yaşadık? Unutmayın bu dünyada ölüm var, bizimse yaşayabileceğimiz sadece bir hayat ve bu konuyu belki de en güzel anlatan şiirdir JORGES LUİS BORGES’in ‘’Bir Daha Gelirsem Eğer’’ şiiri.Her okurun kendi hayatından bir parça bulacağı bu güzel şiiri sizlerle de paylaşmak istedim.

    Bir Daha Gelirsem Eğer

    Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
    İkincisinde, daha çok hata yapardım.
    Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
    Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
    Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
    Temizlik sorun bile olmazdı asla.
    Daha çok riske girerdim.
    Seyahat ederdim, daha fazla.
    Daha çok güneş doğuşu izler,
    Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
    Görmediğim birçok yere giderdim.
    Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
    Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
    Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
    Elbette mutlu anlarım oldu ama
    Yeniden başlayabilseydim eğer,
    yalnız mutlu anlarım olurdu.
    Farkında mısınız bilmem.
    Yaşam budur zaten: Anlar, sadece anlar.
    Siz de anı yaşayın.
    Hiç bir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardandım ben.
    Yeniden başlayabilseydim eğer, hiç bir şey taşımazdım.
    Eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
    Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
    Bilinmeyen yollar keşfeder,
    güneşin tadına varır,
    Çocuklarla oynardım,
    bir şansım daha olsaydı, eğer.
    Ama işte 85 ‘indeyim
    ve biliyorum… Ölüyorum…

    https://www.karabukajans78.com/kadriye-kilic-bir-daha-gelirsem-eger/Kadriye Kılıç Kahve Molası
    Devamını Oku

    Kadriye Kılıç…SORAN OLURSA KİŞİLİĞİNİ UPDATE EDİYORMUŞ DERSİNİZ

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

              Günümüzün çılgınlığı kişisel gelişim furyası. Peki, kişiliğin gelişmedikten sonra kişisel gelişsen ne fayda!

              Birçok kişisel gelişim kitabı okudum, seminerlerine katıldım, hani derseniz ki madem kişisel gelişim furyasını eleştireceksin sen neden bu furyaya katıldın? Eee insan bilmediği konuda yazı yazamaz di mi!

              Aslında, asıl vurgulamak istediğim kişisel gelişim masalını dinlemek yerine kişiliğimizi geliştirmeye önem versek daha kalıcı olmaz mı? Yani kişisel gelişim hikayeleri ile kişiliğimiz gelişmez. Misal kişisel gelişim kitaplarında birçok konudan bahsedilir ‘’Kendini Tanıma, Kendine Değer Verme, Olumlu Düşünme, Özgüven, Motivasyon, Kişisel Bakım Rutini, Stresle Baş Etme,…’’Konu birey olunca, konularda sayılamayacak kadar çok oluyor haliyle. Bu başlıklar daha da arttırılabilir ama konulara bir bakar mısınız lütfen. Çok değil bundan 15-20 yıl önce annenize ben kendimi tanıyamıyorum ya da kişisel bakım rutinimi bilemiyorum deseniz ne cevap verirdi size? Bence önce gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi şaşkın şaşkın size bakar sonra milli silahını fırlatır ve tabii ki bilerek ıskalardı. Bu konular çocukluğumuzda ya da ergenliğimizde yaşadıklarımızın kişiliğimize olumlu ya da olumsuz yansımalarından başka bir şey değildir bence. Durum böyle olunca da üç beş sayfa kitap okumakla veya bir iki seminere katılmakla sorunlarımızın varlığı değişmez sadece sanki sorunlarımızı çözmüşüz gibi güzel ve modern maskeler takar, mutlu görünümlü mutsuzlar olarak hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz.

              İsterseniz bir konu başlığını birlikte inceleyelim. ‘’Özgüven Eksikliği Nasıl Giderilir?’’ Karnını içine çek, omuzlarını dikleştir ve yürü, gören ne özgüvenli be maşallah desin!!! İçi boş ama duruş mükemmel… Şaka şaka. Adı geçen kitaplarda bu konu için de birçok şey yazılmış. Hepsi yalan demiyorum ama böylesine önemli bir sorun sadece kitap okumakla, seminere gitmekle çözülmez. Hem ayrıca özgüven eksikliği sorunu kısa vadede oluşan bir sorun değildir. Yani dün başlamadı ki bugün puf diye yok olsun. Eğer böyle bir sorunumuz varsa bunun birçok sebebi olabilir tabii ki ama bence asıl önemli olan daha önce de bahsettiğim üzere çocukluğumuzda ya da ergenliğimizde yaşadıklarımızdır. Misal korumacı bir ebeveyne sahip olmak. Bunun sonucunda ise çocukluğumuzda ya da ergenliğimizde ne zaman düşecek olsak, ebeveynimiz baston misali elimizin altında durmuş ve düşmemize izin vermemiş demektir. Hâlbuki elimizin altında baston olmak yerine gölge misali arkamızda dursalardı gerektiğinde düşmemize izin verselerdi ve düştüğümüzde ise kendi kendimize kalkıp kalkamadığımızı izleselerdi. Kısacası hayatımızla ilgili kararların seçimini özgürce bize bırakmış olsalardı ki kararlarımız olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğursa da sonucuna katlanmamıza izin verselerdi, sanırım özgüven eksikliği diye bir sorunumuz da olmayacaktı. İşin acı tarafı, ebeveynimiz aşırı korumacı içgüdüsü yüzünden bizim ‘’’Ben başardım’’ hissini yaşamamıza mani olduklarının dahi bilincinde değiller, emeklemeden ve düşmeden yürümenin öğrenilmediğini gayet iyi bildikleri halde…

              Anlatmak istediğim bu kitaplarda ve seminerlerde bahsedilen konular birçok kişi için sorun dahi değil bu fırsatçıların (Ahmet Şerif İZGÖREN gibi üstatları tenzih ederim.) rant sağlamalarına izin vermemeliyiz. Ancak az da olsa bazı insanlar için sorun teşkil edebilir. Eğer bahsedilen konular hayatınızı ciddi olarak etkiliyorsa kitaplarda ya da seminerlerde deva aramak yerine çözüm olarak tıbbi bir yardım almalısınız. Ayrıca

    15-20 yıl öncesine kadar psikoloğa giden kişilere farklı bir gözle bakılırken günümüzde artık sıradan bir durum olarak değerlendiriliyor bilin istedim. Son olarak beni soran olursa maske takarak mutlu görünümlü mutsuz olmaktansa maskesiz olmayı yani kişisel gelişim yerine kişiliğini geliştirmeyi tercih ediyor dersiniz.

    Devamını Oku

    Kadriye Kılıç…23 NİSAN GÖLGESİNDE KALAN KORONA

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

     ‘’Merhaba bugün sizlere herkesin konuştuğu ve gündemde olan bir konudan bahsedeceğim biliyorsunuz ki şuan dünyayı tehdit eden Covid-19 adlı bir virüs var yani diğer adıyla korona virüsü benim tam olarak amacım size bir öğrenci gözüyle daha doğrusu bir çocuk gözüyle yaşadıklarımı ve benim yaşıtlarımın yaşadıklarını anlatmak. İlk olarak biliyorum bu salgın herkesi bir yönden etkiledi. Başta sağlık çalışanları olmak üzere herkes zorluklar çekiyor ve bu virüs ile mücadele ediyor ve biz öğrencilerin de yaşadığı bir takım zorluklar var. Biliyorsunuz öğrenciler için MEB’in verdiği bir uzaktan eğitim var. Hepimiz bu uzaktan eğitimi izliyoruz yine de öğretmenlerimizin okulda anlattığı gibi olmuyor tabii. Konuyu anlamadığımızda sorabileceğimiz biri yok ve çoğu kişi benim gibi okulu oradaki arkadaşlarını ve öğretmenlerini çok özlüyor. Sonra 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı verildi. Ve gerçekten her çocuk da benim gibi sokağa çıkmayı oyun oynamayı arkadaşlarıyla konuşmayı ve böyle benzeri şeyleri çok özlüyor. Açıkçası herkes bu korana virüsün bir an önce geçmesini istiyor. Umut ediyorum ki bu virüs çok yakın zamanda geçecek.’’ Bu hafta 23 Nisan Haftası ve ben de bu hafta ki yazıma yeğenim Asel KILIÇ’ın sözleriyle başlamak istedim. Kendi cümleleriyle bir çocuğun gözünden Korana Virüsünü anlattı. Okulunu, öğretmenlerini, arkadaşlarını belki biraz da derslerini özleyen milyonlarca öğrenciden biri o. Okuluna gidemediği gibi sokağa çıkma yasağı nedeniyle arkadaşlarıyla da oynayamıyor. Anlaşıldığı üzere Virüs, sadece belli bir yaş grubunu etkilemiyor artık.

    Kısacası Korona virüsü bize patronun kim olduğunu öğretti. Bizlerde virüsün yarattığı kısıtlamalara artık alışmaya ve hayatın eve de sığabildiğini anlamaya başladık. Ya da başka çaremizin olmadığını kavramaya başladık. Monotonlukla geçen günlerimizin içinde her şeye rağmen güzel bir gün geliyor. Belki de virüs tehdidinin başlangıcından beri çocuklarımızın yüzünü güldürecek, bizlere şarkılar söyletecek, evlerimizi süsletecek tek gün, Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün armağanıyla dünya çocuklarına atfedilen tek bayram, 23 Nisan. 100. yılını kutlayacağımız bu yıl önceki yıllara nazaran diğer ülkelerden gelen çocuk misafirlerimiz eşliğinde ve belirli alanlarda birlik içinde kutlamak yerine tüm ülkede bir ilk olacak. Korona günleri başladığından beri virüs sadece ülkemizi değil tüm dünyayı etkisi altına alsa da her şey virüsün gölgesinde yaşansa da kutlamalarımızda bazı kısıtlamalarımız olsa da biz kararlıyız 23 Nisan kutlamalarının coşkusu ve ışığı öylesine kuvvetli olacak ki bu sefer gölgede kalan Korona olacak. 23 Nisan Perşembe günü saat 21.00 de balkonlarımızdan da olsa hep birlikte İstiklal Marşımızı söyleyeceğiz.  Biz yine her yıl olduğu gibi evlerimizi süsleyeceğiz, bayraklarımızı asacağız, hep birlikte bu yıla özel hazırlanan 23 Nisan 100. Yıl marşımızı söyleyeceğiz, tüm coşkumuzla birlik ve beraberlik içinde kutlamalarımızı yapacağız. Virüs için alacağımız tedbirler, aramızdaki sosyal mesafeler sadece birer ayrıntı olacak hatıralarda.

    Son olarak sözü sahibine bırakmak ve Ulu Önderin sözleriyle bitirmek istiyorum. “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.” 

    Karabük FARKLI Gazete / Karabük Ajans 78
    Devamını Oku

    Kadriye Kılıç…EDEP YA HU!

    Kadriye Kılıç…EDEP YA HU!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Tüm dünyayı etkisi altına alan COVİD-19, bilenen ismiyle Korona Virüsü hayatımızda birçok değişikliğe sebep oldu. Belki de en önemlisi temizliğin yaşamımızda ne kadar önemli olduğunu anladık. Ya da başka bir bakış açısıyla, ne kadar temiz yaşamadığımızı daha iyi anladık!  

    Engelli bir kamu personeli olarak bir süredir devletin almış olduğu kararla idari izinliyim ve evde ailemle vakit geçiriyorum. Kimi zaman birbirimize gülüyoruz, kimi zaman da birbirimizden sıkılıyoruz; ama hiç ayrılmıyor hep evde kalıyoruz. Mahalle kültürü sıcaklığının devam ettiği müstakil bir evde ikamet ediyoruz. Bugün balkondan sokağı izliyorum, babam ve arkadaşları muhabbet ediyorlar. Hepsi 65+ yaş gurubunda haliyle korona virüsüne hak ettiği önemi vererek aralarına neredeyse birer metreden fazla mesafe koymuşlar. Bir kişi ise tam ortada duruyor ve bir ona gidiyor, bir diğerine… Önce bu duruma anlam veremedim, adam hiç yerinde durmuyor bir ona, bir diğerine gidip duruyor… Sonra aklıma geldi bu amcamızın kulağı az duyuyor muhabbetin tam ortasında durmuş kim konuşursa konuşulanı daha iyi duymak için bir ona bir diğerine gidip duruyor J Ben de merak ettim acaba ne konuşuyorlar diye iyice kulak kabarttım ve onları dinledim. Biri diyor ki ben bugün şu yoldan pazara gittim polise yakalandım; diğeri diyor ki ben o yolu değil, arka sokaktaki yolu kullandım kimse yoktu.J Çok tatlılar değil mi?

    Haberleri izliyoruz kendini bilmez iki genç ayrı ayrı karelerde büyüklerimizle çocuk gibi dalga geçiyor. Biri kendine polis süsü vermiş amcaya kızıyor ‘’Sana dışarı çıkmak yasak değil mi şimdi yasal işlem yapacağım’’ diyor diğeri daha da beter adamcağızın kafasından aşağı kolonya döküp seni dezenfekte ettim diyerek kendince dalga geçiyor. Onlar yakalandı ve hak ettikleri cezaları da alacaklarını umut ediyorum. Ama biz ne zaman bu kadar saygısız, kendini, haddini bilmez bir nesil olduk, anlamıyorum.

    Sevgili(!) gençler; çocuk gibi dalga geçtiğiniz gülüp eğlendiğiniz, zamanın gençleri, bugünün yaş almışlarının (65+) şu an sahip olduğunuz; ama muhtemelen değerini bilmediğiniz imkânlara hiçbir zaman sahip olmadıklarını, hatta çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşadıklarıyla ve edindikleri tecrübelerle üniversitelerde hoca olabileceklerini biliyor muydunuz? Hani derler ya anlatsam film olur diye işte onarlın gençlik dönemleri birçok filme konu oldu bile. Sevgili(!) gençler siz kreşlerde büyürken onlar kreşin ne anlama geldiğini sizlerle öğrendi. Tabii pedagog, psikolog, özel okul, dershane… gibi kavramları da sizlerle öğrendi. Öyle ergenlik dönemi tripleri falan hepsi sizinle hayat bulan kelimelerdi. Ne kadar şanslı olduğunuzu, onlara göre daha rahat bir yaşam şartlarında büyüdüğünüzün farkında değilsiniz. Edepsizliğiniz de bu yüzden. Sevgili(!) gençler mesela yaş almış büyüklerimiz henüz ilkokul çağlarında iken ABD ile Türkiye arasında Marshall Planı (Ekonomik Yardım!) imzalandığını ve yardım kapsamında gelen kalemlerden birinin de süt tozu olduğunu biliyor muydunuz? Sizin için basit bir cümle olsa da dinleyin bakalım asıl hikâyeyi. Bu süt tozlarından ilkokul öğrencilerinin hepsi yararlanmak zorundaydı. ABD’den yardım olarak gelen süt tozları Eğitim Bakanlığı tarafından ilkokullara dağıtıldı ve öğrencilerin içmesi mecbur tutuldu. Hatta tüketilmesi zorunlu kılınan süt tozları sonrasında Türkiye’de ilk çocuk felci salgını görülmeye başlandı. Peki, hiç dikkatinizi çekti mi? Bugünün yaş almışlarının sanırım sol kollarında olması gerek, kocaman yaraya benzeyen bir iz vardır. İşte o iz ‘’Çiçek Aşısı’’ izi, siz de var mı sevgili(!) gençler? Nasıl vurulduğunun ya da ne kadar acıttığının hikâyesini biliyor musunuz? Söylenen o ki acısıyla eşit oranda izi varmış. Peki, askerliğin 1950’lerde 2 yıl, 1963’ten sonra ise 1 yıla düşürülmüş olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl bayağı düşürülmüş dimi sevgili(!) gençler? Sizin askerlik kaç gündü? Peki ya kızlarımız… Kızlarımız şimdilerde olduğu gibi iş hayatına atılamadıkları için baba evinden doğru koca evine… O zamanların meşhur sözü ’’Bizde kız gelinliğiyle gider, kefeniyle gelir.’’ Yani kocasına eti de kemiği de senin demenin farklı bir yolu. O kız orda huzurlu mu yoksa şiddete mi uğruyor önemli değil. Ağlayarak baba evine dönse ertesi gün zorla kocasına teslim ediliyor boşanmak hakkı değilmiş gibi. Tabii bir de ülkemizin utanç tablosu darbeler. Sayısız ölümlere, tarifsiz acılara yol açan; ülkemizi onlarca yıl geriye götüren darbeler. Bugün bile unutamadıkları bu durumun acaba ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Öyle televizyonlarda filmlerini izlemekle bilgi sahibi olunmuyor. Keşke bir zaman makinemiz olsaydı da o haddini bilmeyen edepsizleri darbe dönemine götürüp, sokağın ortasına bırakabilseydik. O zaman bugün çocuk gibi dalga geçtikleri saygısızlık ettikleri büyüklerinin nasıl bir gerçekle büyüdüklerini daha iyi anlarlardı. Daha anlatılası çok örnek var ama anlayana dimi sevgili(!) gençler. Biliyor musunuz, o zamanlarda okula gitmek, yüksek okul bitirebilmek de şimdikilerde olduğu gibi kolay değildi. O günlere kıyasla ülkemizin okuryazar oranı şimdilerde daha yüksek, hatta sorsanız hepiniz diplomalısınız; asıl acı olan da bu ya…

    Karabük FARKLI Gazete / Karabük Ajans 78
    Devamını Oku

    Kadriye Kılıç…SORUN KÜRESEL, MÜCADELEMİZ ULUSAL.

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin KOCA’nın da söylediği gibi sorun küresel, mücadelemiz ulusal yani COVID-19 bilinen ismiyle Corona Virüsü.

    Öncelikle belirtmek isterim ki benim herhangi bir tıbbi eğitimim yok. Tıbbi bilgim küçük yaşta geçirdiğim büyük bir rahatsızlıktan dolayı hayatımın büyük bir kısmının hastanelerde geçmesi ve yaşadıklarımla, hastalıklarımla ve tedavilerimle öğrendiklerim kadardır. Yani sizin kadar, yani herkes kadar. Bu konuyla ilgili basında, televizyonda ya da sosyal medyada olsun birçok paylaşımlar oldu. Dolayısıyla sizinle paylaşacaklarım da bu paylaşılanlardan bir derleme olacaktır.

    Corona, Latince taç anlamına geliyor. Mikroskop altında virüse bakıldığında şekli, ışık hüzmesi şeklinde bir taca benzetiliyor ayrıca bu virüs, hayvanlar arasında yaygın olan büyük bir virüs grubudur. Nadir durumlarda, bilim insanlarının zoonotik olarak adlandırdığı durumdur, yani hayvanlardan insanlara bulaşabilirler.

    Corona (COVID19-Korona) Virüsü Belirtileri: Birkaç gün süren yüksek ateş (38.3°c ve üzeri), balgamlı ve/veya kuru öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı (nefes alma güçlüğü), burun akıntısı, baş ağrısı, bulantı ve kusma ve az da olsa ishaldir.

    Corona virüsünün kuluçka süresi tam olarak bilinmemekle birlikte bazı kaynaklar 10 ila 14 gün arasında olabileceğini ifade ediyor. Virüs zatürreye, şiddetli akut solunum sendromuna, böbrek yetmezliğine ve ölümlere neden olabiliyor.

    Gelelim asıl konuya yani korunma yollarına. Çok basit TEMİZLİĞİNE DİKKAT ET – EVDE KAL –PANİK OLMA TEDBİRLİ OL.

    Kişisel temizliğimize dikkat edelim. Dünya Sağlık Örgütüne göre alınması gereken temizlik tedbirleri şunlardır; enfekte olmuş kişilerle yakın temastan kaçının, el hijyeninize dikkat edin, sık aralıklarla ellerinizi en az 20 saniye sabun ve su ile yıkayın; sabun ve su olmadığı durumlarda ise alkol bazlı el antiseptiği kullanın; özellikle hasta insanlar veya çevresi ile doğrudan temas ettikten sonra ellerinizi mutlaka yıkayın, çiftlik veya vahşi hayvanlarla korunmasız temastan kaçının, enfekte olduysanız eğer, mesafeyi koruyun, öksürürken, hapşırırken tek kullanımlık kağıt mendil ile ağzınızı ve burnunuzu kapatın; kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirseğinizin iç kısmını kullanın, ellerinizi yıkayın; gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçının, enfekte olan kişilerin dokunduğu yüzeylerin dezenfekte edin, et, yumurta gibi hayvansal gıdaları iyice pişirin, hasta kişiler mümkünse kalabalık yerlere girmemeli, eğer girmek zorunda kalıyorsa ağız ve burnun kapatmalı, mümkünse tıbbi maske kullanmalıdır.

    Virüsle birlikte sosyal medyada yayılan en güzel paylaşımlardan birisi de ‘’EVDE KAL’’ Zorunlu olmadıkça evden çıkmayalım, Fransa Genel Sağlık Müdürü’nün de dediği gibi ‘’Sokaklarda dolaşan Koronavirüs’ün kendisi değil, onu dolaştıran insanlardır.’’ Devletimizde bu konuyla ilgili kamuda çalışan personeli kapsayan idari izinlerin yanı sıra eğitimde, sağlıkta, ekonomide ve daha birçok alanda bir dizi karar ve tedbirler almıştır. Hatta 81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına dair Cumhurbaşkanlığı Genelgesi yayınlamıştır. Kısacası Devletimiz olabilecek tüm tedbirleri alıyor sen de EVDE KAL. Bu bir tatil değil ya da abartılmış bir durum değil ciddiye al evde kal.

    Paniğe mahal vermeden tedbirimizi alalım. Lütfen stok yapmayalım. Alınan kararlar gereği herhangi bir sokağa çıkma yasağı yok ya da kapatılan yerler arasında gıda ürünlerinin satıldığı yerler de yok, o halde yiyecek stoklamaya da gerek yok. 2 liralık makarnayı 15 liraya almanın anlamı var mı sizce? Ya da 10 liralık el dezenfektanını 100 liraya almak !!! Lütfen fırsatçıların türemesine izin vermeyelim. Ayrıca temiz olalım ama stok yapmayalım, Corona virüsü en çok 60 ve üzeri yaş grubunu etkiliyor. Özellikle bu yaş gurubu tedirgin. Haklılar da… Gerekli durumlarda özellikle bu yaş grubu maske kullanmalı ancak ihtiyacından fazla maske alıp stok yapmanın anlamı yok çünkü kanser gibi bağışıklık sistemini çökerten hastalıklara sahip hastalar da maske kullanıyor, bu dünya da yalnız değiliz unutmayalım.

    Tabii ki hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edemeyiz çünkü ortada bir gerçek var; ancak her an ölecekmişiz gibi de yaşayamayız. Yapacağın çok basit temizliğine dikkat et – evde kal –panik olma tedbirli ol.

    Karabük Farklı Gazete / Karabük Ajans 78
    Devamını Oku

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.