Son Dakika
Şairin,
“Keşke kan davası yerine aşk davası olsa da,
Herkes birbirini öldüresiye sevse…” diyerek dilekte bulunduğu,
Yaşar Kemal’in “Akçasazın Ağaları” ikilemesinin ilk romanı olan “Demirciler Çarşısı Cinayeti” adlı eserinde işlediği,
“Geçmişte iki aile arasında cinayetten, kan akmış olmaktan veya başka bir nedenden oluşan düşmanlık” olarak tanımlanan, ilkel toplumlardan günümüz modern toplumlara kadar varlığını sürdüren, öç alma duygusundan kaynaklanan, misilleme yani kan davası…
***
Sözde töre adı altında güdülen bu anlamsız dava yüzünden,
Nice koç yiğitler, babalar, amcalar, dedeler,
Kör bir inat uğruna,
Bir hiç uğruna,
Kör kurşunla devrilmiş,
Nice hayatlara,
Delikanlı değil, eli kanlılarca,
Son verilmiş…
***
Dünyaya merhaba dediğim1960’lı yıllarda, köyümüz böyle elim bir hadiseye tanıklık etmiş.
Nice acılar yaşanmış, gözyaşları dökülmüş. Evler yağmalanarak talan edilmiş.
Olayın sevindirici tek yönü köyümüz insanın, bu elim hadiseden büyük bir ders çıkarıp, bu anlamsız hadiseyi bir kan davasına dönüştürmemiş olmasıdır.
***
Bu elim hadisenin yaşandığı dönemde köyümüzden birisi, bir evin kapısını yerinden söküp götürmüş. Zamanla nedamet koru, içine düşen adam, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri Gandhi’nin hatıralarında anlattığı; “Et yemek neden günah olsun? diyerek arkadaşlarla tenha bir yerde keçi etiyle kendimize ziyafet çekmeye karar verdik. İlk kez et yedim. Ama üzerime karabasanlar çöktü. Ömrüm boyunca her nereye gittimse yediğim keçi içimde meledi durdu.” dediği gibi; “O kapı var ya o kapı, Gandhi’nin keçisi gibi peşini bırakmamış. Tam elli yıl boyunca, farelerinkinden daha keskin dişlerle kemirip durmuş adamı. Yakıcı vicdan azabı, rahat vermemiş adama.
Adam, ne kadar hızlı koşarsan koş, ne kadar yaşarsan yaşa asla vicdanından kaçamıyorsun. Pişmanlık için hiçbir zaman geç değildir. diyerek elli yıl sonra kapısını söküp götürdüğü Hasan Efendinin kapısına dayanmış. Kapıyı evin hanımı açmış.
“Hasan! Hasan Efendi evde mi? diye sormuş. Evin kadını; “Bu saatlerde kahvede olur.” deyince hemen kahveye gitmiş.
Kahveye gittiğinde tam elli yıl önce kapısını söküp götürdüğü köylüsü Hasan Efendiyi görmüş. Yanına varıp selam verdikten sonra dışarıda görüşebilir miyiz demiş. Hasan Efendi arkadaşlarından müsaade isteyerek yerinden kalkmış, dışarıda boş bir masaya oturmuşlar.
Bir elli yıl daha bekleyeme tahammülü olmayan adam hemen söze girmiş. “Hasan Efendi bir cahillikti yaptım. Yaptığım cahillikten dolayı yüreğim bir yangın yeri. Belki biliyorsunuzdur, o elim hadisenin yaşandığı zaman, evinizin kapısını söküp götürmüştüm. O günden bu güne, o kapı sırtımda ağır bir yüke dönüştü. Lütfen beni bu ağır yükten kurtarın. Paraysa para, kapıysa kapı bedelini karşılamaya hazırım.”
Bu konuşmadan sonra iki köylü bazen söz, bazen göz, çoğu zaman sessizliğin dili ile konuşmuşlar. Sonra Hasan Efendi;
Benden yana helal olsun. Ölümün avcılık yaptığı bu dünyada,
“Kimse hatasız değildir.
Ne ben,
Ne siz,
Ne de başkası…”
***
Kendisiyle helalleşen köylüsünü uğurlayan Hasan Efendi; “Ebû Damdam gibi, ben de hakkımı helâl ettim. Bu da benim sadakam olsun.” demiş.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
29 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar
27 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Karabük, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar
24 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar
23 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Karabük, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar