Son Dakika
Herkesin sevdiği, saydığı değer verdiği bir eğitimci dostla geçmişe dair sohbet ediyoruz.
Duygu yüklü konuşmasında dostum; “Göl yok, çam yok, yeşillik yok.
Ağaçlık bir saha içinde beyaz, büyük bir bina…
Gölköy’deki eski Ziraat Mektebi ile Şeyh Ziya Efendi’nin konağı o zamanlar kısaca “Şeyhoğlu Konağı…” Yani Kastamonu Göl Köy Eğitim Enstitüsü…
Benim bu okulla tanışmam yetmişli yıllarda oldu.
Çocukluk denen cennetten, ergenliğe adım attığım, gamsız çocukluk günlerimi geride bıraktığım,
Okul hayatı ile hayat okulu arasındaki farkı fark ettiğim yıllardı.
Herkes gibi sınavla okulu kazanmış başarılı bir öğrenciydim. Ancak bir sorun vardı. Temel bazı ihtiyaçlarımı karşılayabilmem için az da olsa maddiyata ihtiyacım vardı. Çok değildi aslında! Yatılı bir öğrencinin çok fazla gideri olmazdı. Ama hiç olmayınca da olmuyordu.
İkinci sınıfa geçtiğimde bazı arkadaşlarımın okuldan izin almadan hafta sonları, bazen de hafta içi çevre köylerde bağ bahçe işlerinde yevmiye karşılığı çalışarak harçlıklarını çıkardıklarını öğrendim.
Hani derler ya hayat, başınıza gelenler değil, başınıza gelenlerden sonra yaptıklarınızdır. Dağıtılan kartları değiştiremeyebilirdim ama eli nasıl oynayacağıma karar verebilirdim. Hemen hareket geçtim. Yevmiye giden arkadaşlarımı buldum. Beni de yanlarında götürmelerini rica ettim. Tamam diyerek kabul ettiler. Bu hafta sonu hazır ol dediler.
Hafta sonu arkadaşımın gidiyoruz demesiyle, yevmiye karşılığı çalışmak için okuldan izinsiz ayrıldım. Artık her hafta sonu bazen de hafta içi çevre köylerde bağ bahçe işlerinde yevmiye karşılığı çalışarak harçlığımı çıkarıyordum. Sevincime, mutluluğuma diyecek yoktu.
Bir gün derste iken nöbetçi öğrenci, dersin öğretmenine, eğitim şefinin beni çağırdığını söyledi. Teneffüste heyecan ve korkuyla eğitim şefinin odasına gittim. Görünüşü sert biriydi. İçeri girince çatık kaşlarıyla beni şöyle bir süzdü, sonra önündeki büyük deftere bakarak sert bir şekilde neden devamsızlık yaptığımı sordu. Ardından cevabımı beklemeden, “ders notlarında iyiymiş” dedi.
Hani derler ya umutsuz birinin neye cüret edeceğini önceden kestirmek zordur. O an bana bir cesaret geldi.
“Efendim dedim siz okulumuzun eğitim şefisiniz. Herkese hemen her ay ailesinden az ya da çok bir harçlık geliyor. Bana şimdiye kadar hiç harçlık geldiğini gördünüz mü? Harçlığımı çıkarmak, ihtiyaçları karşılamak için hafta sonları, bazen de hafta içi bağ ve bahçeler de çalışmak için okuldan ayrılıyorum” dedim. Ben böyle konuşunca o sert haşin eğitim şefi bir şey demeden bir süre beni inceden inceye süzdü.
Başını önüne eğdi. Bir süre düşündükten sonra yavaşça çekmecesini açtı, içinden aldığı silgiyle devamsızlıklarımı sildi. Ardından bana dönerek; “Oğulcuğum bundan sonra devamsızlık yapma” dedi. Eğitim şefinin bu yumuşak ses tonundan da cesaret alarak;
“Efendim ben gitmek zorundayım” dediğimde yüzüme bir baba şefkatiyle baktı sonra; “Mademki gitmek zorundasın akşam döndüğünde, geldim diyerek bana görün” dedi. Aramızda derin bir sessizlik oldu. Sonra “tamam efendim” diyebildim.
Aradan yıllar geçti.
O günkü gibi taze bu anıyı hatırladığımda kendi kendime; Herkes kendisin de olanı verirmiş. Savaşçı güç, tüccar mal, köylü pirinç, balıkçı balık, öğretmen ise ders…
Ben hayatımın unutulmaz dersini almıştım.
Yardımcı olurdum ama mevzuat uygun değil diyenlere inat.
“Geldim diye bana görün” diyerek…
Gönlümü, kalbimi fethedişinizi…
Yüreğime dokunuşunuzu…
Verdiğiniz en anlamlı dersi,
Unutmadım öğretmenim, unutmadım!
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
29 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar
27 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Karabük, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar
24 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar
23 Haziran 2022 Ekonomi, Genel, Karabük, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler, yazar